Yaşamım ve hobilerim

Fotoğraf Filmi

Bu yazı tarafından 30 Oca 2012 tarihinde Fotoğraf, Teknik bölümünde yayınlandı. 0 yorum aldı ve 1.158 defa okundu.

Film, fotoğrafçının üzerine ışıkla resim yaptığı tuvaldir. Fotoğrafçının bu resmi nasıl yaptığı (diyafram-enstantane ayarları) esas olarak kullanılan filmle ilgilidir. Fotoğrafçı eğer kaliteli ve pahalı donanım kullanmaya karar verdiyse bu durumda kaliteli film gereklilik olur. Tabi ki, bu yazıyı okumak daha da gerekli olur. Fotoğraf filmlerinin ışığa karşı duyarlılığı ISO numarası denen rakamlarla ifade edilir. Bu isimdeki rakamlar bir değerin ölçüsü değildir. Örneğin ISO 50 filminde hiç bir şey “50 mm” ya da “50 sn” değildir. Bu rakamlar uluslararası kabul görmüş göreli rakamlardır. Düşük ISO numaralı filmler “yavaş” filmler olarak adlandırılır. Çünkü bu filmlerin fotoğrafı oluşturabilmeleri için 4 boyutlu uzayda büyük bir ışık hacmine ihtiyaçları vardır. Yüksek ISO numaralı filmler ise daha az ışıkla fotoğrafı oluşturabilirler. Genel olarak, ISO numarası 100’den düşük olan filmlere yavaş filmler; ISO 100 ile IS0 200 arasına normal filmler; ISO 400 ve yukarısına hızlı filmler denir.

Fotoğraftaki birçok konu gibi, film hızları da stop değerlerine göre değişir. ISO değerini yarıya bölmek veya ikiyle çarpmak, hızı 1 stop yavaşlatır veya hızlandırır. Örneğin, ISO 25 filmi ele alacak olursak, ISO 50 ile aralarında 1 stop; ISO 100 ile 2 stop; ISO 200 ile 3 stop fark vardır.

 

Durum böyleyken fotoğraf çekerken hangi ISO değerindeki filmi tercih etmek gerekir? Her zaman tavsiye edilen genel kurala göre, fotoğraf çekeceğiniz ortam için mümkün olan en düşük ISO değerine sahip filmin kullanılmasıdır. ISO numarası azaldıkça tanecik boyutu azaldığı için, film daha netleşir. Tabi ki her zaman ISO 25 veya ISO 50 gibi filmleri kullanma şansımız olmaz ama gerekmedikçe ISO 400 kullanmamalıyız. ISO 400 filmin gerekip gerekmediğine karar vermek için, ortamın ışık yoğunluğunu göz önünde bulundurmalıyız.

[nrelate-related]

Analog fotoğraf gövdesi olan bir kişinin karşısına iki seçenek çıkar: Dia film ya da negatif film. Dia filmde (ya da slide diye yazılıp slayt şeklinde okunan ya da pozitif film) fotoğrafı çektiğiniz şekliyle görürsünüz. Netlemeyi kötü yaptıysanız net çıkmaz, yeşili yeşil; kırmızıyı kırmızı olarak görürsünüz (bu yüzden pozitif film denir). Negatif filmde ise renkler, renk yelpazesindeki ters renkleri olarak görülür. Yani, kırmızılar yeşil; yeşiller kırmızı olarak çıkar. Her iki filmin de birbirine üstünlükleri ve zayıflıkları vardır ve tercih edilirken bunlar bilinerek tercih yapılmalıdır.

 

Yazması ve okuması kısa sürdüğü için ilk önce negatif filmin üstünlüğünü söylüyorum: Negatif film ucuzdur. Analog fotoğrafçılıkta filme para harcama iki adımda olur. Filmin kendisinin maliyeti ve çekim işleminden sonra yapılan kimyasal sürecin maliyeti. Negatif film söz konusu olduğunda her iki maliyet kalemi de dia filmin maliyetinden düşüktür. Bu yüzden tercih edilecekse sadece bu yüzden tercih edilmelidir.

 

Dia filmler diğer bütün yönlerden negatiflere üstünlük sağlar. Renkleri olduğu gibi kaydettikleri için kağıda basmadan da görülebilirler. Bu yüzden önemli sayıdaki fotoğrafçı (ben de bu gruba dahilim) kağıda basmak için değil; projektörle izlemek için dia filmi tercih eder. Bunun dışında, fotoğrafçı çektiği kareye kendi karakterini yansıtmak istiyorsa dia kullanmalıdır. Çünkü negatif filmlerle, o negatiflerin basılmasıyla oluşturulan negatif baskılar arasında doğrudan bir kalite ilişkisi yoktur.

 

Eğer tüm baskı sürecini gerçekleştiren bir karanlık oda çalışanı değilseniz, bir baskıya bakarak, kullanılan fotoğraf tekniği hakkında bir fikir edinemezsiniz. Negatif filmlerin, basıldıkları makinalar tarafından ayarlanan bir “normal” değerleri vardır ve bu “normal” dışında kalan tüm etkiler sıfırlanır. Sıfırlanan etkiler, o fotoğraf karesi için özellikle kullandığınız bir filtre de olabilir, görsel etki için hafifçe bozduğunuz netlik de olabilir. Olabilecek en kötü şey ise o gövdenin ayarlı olduğu “normal” değerin aslında “normal” olmamasıdır. Böyle bir durumda tüm fotoğraflarınızdaki beyazların –sözgelimi- gri çıkmasına şaşırmamalısınız. Oysa tecrübeli bir göz dia filme ilk bakışında pozlama, renk dengesi ve netlik gibi değerlerle ilgili fikir edinebilir. Bu gibi sebeplerden dolayı da dia film tercih edilmelidir.

 

Fotoğraf hobisiyle ciddi olarak ilgilenen bir kişinin film karakteristikleriyle ilgili bilgili olması şarttır. Çünkü tıpkı ailecek yapılan keyifli Pazar kahvaltılarına değişik ekmek çeşitleri keyif katarsa, fotoğrafçılığa da film çeşitleri keyif katar. Rejimdeyseniz kepekli tercih edersiniz isterseniz kızartıp ayrı bir tat katarsınız. Tercihiniz peynir ve çaya eşlik edecek bir şeyse simit iyi bir tercih olur ya da zeytinli, çavdarlı, üzümlü gibi alternatif tatlar arayabilirsiniz. Işığın belirli bir ortamda kaydedilmesi işleminde, analog fotoğrafçı dijital fotoğrafçıdan çok daha şanslıdır. Çünkü değişik özellikleri olan hafıza kartları yoktur. Bu örneklemede, dijital hafıza kartları standart bir krakerden farklı bir şey değildir. Dijital hafızalar sadece birer saklama ekipmanıyken, kimyasal hafızalar (yani filmler) ayrı bir tat, denenip öğrenilmesi gereken ayrı bir imkandır. Aynı fotoğraf karesi farklı filmlerle çekilirse her filmin karakteristiği, ortaya farklı bir kare yani farklı bir tat çıkarır.

 

Bütün bunları anlattıktan sonra, iyi filmin tanımı şöyle bir şey olabilir mi: Satın almaya gücünüzün yettiği, istediğiniz zaman tedarik edip karakterini sevdiğiniz filmdir. Bu tanımda her şey açıkken, sadece “karakter” kelimesi üzerinde biraz daha durmak gerekir. Belirli bir filmin karakteri nasıl sevilir ya da asıl önemlisi filmin karakteri nedir?

 

Değişik koşullarda değişik filmler kullanmayı adet edinmeliyiz. Bu farklılıklar sadece ISO değerleriyle sınırlı da değildir. Farklı markalar arasında hatta aynı markanın farklı ürünleri arasında hep karakteristik farklar vardır. Filmleri daha iyi tanıyabilmek için çeşitli denemeler yapmak ve gerektiğinde 5-10 makara filmi bu işe harcamak kesinlikle masraf ya da zahmet olarak nitelendirilmemelidir. Tek bir makara bir filmi tanımaya yeterli olmayacağından, her birinden bir kaç tane satın alarak değişik ışık koşullarında denemeler yapılabilir. Bu denemelerde tripod kullanırsanız, karşılaşacağınız sonuçlarda titreşimin etkisinin olmadığından emin olursunuz. Her filmin karakteristiğini daha iyi anladıkça hangi durumda hangi filmi kullanmanız gerektiği konusunda önemli bir tecrübeye kavuşacaksınız. Böylece filmlerin düşük kontrast seviyelerinde, parlak güneşte, yan ışık altında, kapalı havada, portrelerde nasıl performans gösterdiğini görürsünüz.

 

Denemelerinize mutlaka değişik renklerdeki cisimleri de ekleyin. Çünkü her film renkleri farklı “yorumlar”. Fotoğrafçılıktan bahsederken, “kırmızı” diye bir şey yoktur. Kodachrome kırmızısı, Ektachrome kırmızısı ve Fujichrome kırmızısndan bahsedebiliriz. Bunlar da kendi içlerinde, Ektachrome 100s kırmızısı, Ektachrome 100SW ya da Fujichrome RVP100 kırmızısı ve Fujichrome 100RA kırmızısı gibi ayrılabilir. Bu yüzden filmlerin, renkleri nasıl çıkardığını da bilmeliyiz.

 

Fotoğraf çekme işlemi bitikten sonra, filmlerinizi iyi bir fotoğraf stüdyosunda yaptırın ve ışıklı masa üzerinde inceleyin. Renklere, gren boyutu ve kontrastın nasıl olduğuna bakın. Bu noktadan sonra belirli durumlar için tercih etmeniz gereken filmleri kendiniz tespit edebilirsiniz. Karakteristiklerini öğrenin ve sonbaharda sarıların ve kırmızıların yoğun olduğu bir durumda ya da ilkbaharda yeşil ağırlıklı sahnelerde tercih etmeniz gereken filmi tespit edin. Belki daha önceki tanımı şu şekilde geliştirmek gerekir: Bu kadar alternatif arasında kendi zevkinize en uygun renk paletini, netliğini, çözünürlüğünü, kontrastını en çok beğendiğiniz film, en iyi filmdir.

 

Bir dia filmiyle deneyebileceğini şeyler bunlarla sınırlı değildir. Bir haftasonunu değişik filmleri karşılaştırarak dolduramadıysanız, eğlencenizi filmleri zorlayarak devam ettirebilirsiniz. Filmi zorlamak demek, film üzerinde yazan kullanılması önerilen ISO değerini değil, 1 stop hızlı değeri kullanmak demektir. Bu bazen zorunluluktan yapılır bazen de tercihten. Zorunluluk hissetmemizin nedeni, bazen kullanmak istediğimiz enstantane – diyafram ikilisinin daha hızlı bir film kullanılmasına mecbur bırakmasıdır. Elimizde daha hızlı bir film yoksa, yapılacak en iyi şey filmi 1 stop daha hızlı çekmektir. Bazen tercih edilmesinin sebebi ise kontrastı arttırmaktır.

 

Filmi zorlamak demek, bilerek filmi az pozlamak demektir. Bu yapılanı düzeltmek için, film stüdyoda işlem görürken kimyasal işlem görme süresi değiştirilir. Örneğin, ISO 100 olarak derecelendirilmiş filminizi 1 stop hızlandırarak ISO 200 olarak çekmek istiyorsunuz. Bu durumda ilk önce gövdenin ayarlı olduğu ISO seçeneğini DX yerine 200 olarak ayarlamalısınız.

Bu durumda artık filminiz ISO 200 gibi davranır. İhtiyacınız olan 1 stop enstantane hızına ya da diyaframa kavuşursunuz. Tabi ki her şeyi bir karşılığı var. Filmi zorladığınız zaman normal kimyasal süreci bozmuş oluyorsunuz. Bunun, hem maddi hem de kalite anlamında bir bedeli vardır. Filmi zorlamak, kontrastını arttırsa da grenleri artırır ve kullanılan filme bağlı olarak renklerini bozabilir. Tahmin edilebileceği gibi makara ortasında ISO ayarını değiştiremezsiniz. Tüm makarayı aynı ISO değeriyle çekmelisiniz. Hatırlatmam gereken en önemli şey ise, zorladığınız filmi diğerlerinden ayırt edebilmek için işaret koymanız gerektiğidir. Bir avuç film içinden bir tanesinin zorlanmış olduğunu biliyor fakat ayırt edemiyorsanız başınız belada demektir. Zorlanmış makarayı farklı cebe koymak ya da çantanın farklı gözüne koymak iyi bir çözüm olmuyor. Silinmeyen kalemler çözüm olsa da ben genellikle bu makaralara sert davranma yolunu seçip, üzerlerini anahtarla çiziyorum. Her zaman sadece 1 stop zorladığım için başka bir şey yazmaya gerek olmuyor.

 

E6 filmler –Ektachrome ve Fujichrome- en çok zorlanan filmlerdendir. Özellikle vahşi doğa ve kuş fotoğrafı çeken profesyoneller Velvia 50’yi 1 stop zorlayarak ISO 100 gibi kullandıkları bilinir. Aynı şekilde Kodak E100S ve E100SW’de zorlanan filmlerdendir. Zorlanmış filmlerin hoşunuza gidip gitmediğine karar vermek için daha hızlı olan filmle karşılaştırma yapmayı ihmal etmeyin. Örneğin, Velvia 50’yi 1 stop zorlayarak ISO 100 olarak çektikten sonra Velvia 100 ile mutlaka karşılaştırın. Belki Velvia 100 daha çok hoşunuza gider ve zorlama işlemini yapmanıza gerek kalmaz.

 

Film zorlarken yapılan hatalardan bir tanesi de, gövdenin ISO ayarını tekrar DX’e getirmeyi unutmaktır. Böyle bir hata yaparsanız daha sonra çekeceğiniz bütün filmler (tesadüfen ayarlı olan ISO değerinde olanlar hariç) yanlış pozlanacaktır ve bunu bilinçli yapmadığınız için fark etmeyip ve stüdyoyu uyarmayı unutursunuz. Filmlere uygulanacak kimyasal işlem süresi yeni ISO değerine göre ayarlanmadığı için filmlerinizi kullanamazsınız.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir