Yaşamım ve hobilerim

Makro Fotoğrafçılığı

Bu yazı tarafından 31 Oca 2012 tarihinde Fotoğraf, Portfolyo bölümünde yayınlandı. 0 yorum aldı ve 776 defa okundu.

Aslında makro fotoğrafçılık tamamen doğayla ilgilidir. Makro fotoğrafının konusu hiçbir zaman orada değildir ama aslında her zaman oradadır. Önemli olan onu bulmak değildir; onu görmektir. Doğaya çıkmıyorsanız, çıktığınızda yeşil otlar arasında boynunu bükmüş, fark edilmeyen ama yine de orada olan bir çiçeğe dikkat etmiyorsanız bu kadar güzel makro fotoğrafların nasıl çekildiğine hayret etmekten öteye gidemezsiniz.

Makro fotoğrafçılığında (aslında daha genelde Doğa Fotoğrafçılığında) başarılı olmanın ilk adımı iyi bir doğasever olmaktır. Doğaya çıkıp ilk elden tecrübe etmedikçe doğayı hiçbir zaman öğrenemezsiniz. Bu yüzden ilk naçizane tavsiyem, özellikle doğadayken çevrenizde olan bitene daha çok dikkat edin. Bu sayede sadece daha iyi bir fotoğrafçı olmakla kalmayacaksınız, daha iyi bir insan olacaksınız.

[nrelate-related]

Makro fotoğrafçılığının ilk gereksinimi gözleyen ve “gören” bir gözdür. Amaç doğanın tümünü yansıtmak değildir; bir araya geldiklerinde doğayı oluşturan bireyleri ancak “gören” bir göz ayırt eder. Yakınlaşmanın sınırı olmadığı gibi, doğayı oluşturan bireyleri çoğaltmanın da sınırı yoktur. Doğada gözünüzü ilk açtığınızda gördüğünüz bir manzaradır. Sonra o manzarada gözünüze renkli bir öbek takılır ve grup halinde çiçekleri görürsünüz. O çiçeklerden biri diğerlerinden daha parlak renklidir ve onu görürsünüz. Daha yaklaşınca o çiçeğin üzerinde bir kelebek görürsünüz. Kelebeğin kanatları farklı bir görüntüdür ve kanatlarının üzerindeki desen ancak daha yaklaşınca fark edilir. Aslında o deseni kanat tüycükleri oluşturur ama bunu ancak yakından fark edersiniz. İyice yaklaşırsanız da bütün görüntünüzü o tüycüklerin yeşili ya da mavisi kaplar. İşte makro fotoğrafçılığın konusu bu kadar boldur ama dediğim gibi, görene!

 

Büyütme Oranı

İnsanlar hayatlarındaki bir takım değerler hep bazı sayısal değerlerle ölçer. Evin metrekaresi, arabanın beygir gücü, maaşın fazlalığı (tamam, bunda haklılar), hep kolay ölçülebilen ama bazen karşılaştırma yapmak için düşünceyi kısıtlayan değerlerdir. Bu yetiştirilme tarzıyla yetişmiş her birey, bir şekilde makro fotoğrafçılığa heves ederse, doğal olarak en büyütülmüşü çekmek istiyor. Ama günümüzün popüler sayısal gövdeleri sağolsun, pek çok fotoğrafçının büyütme oranından haberi yok. Onlar varsa yoksa konuya kaç santimetre yaklaşıldığıyla ilgileniyor. Belki konuya yaklaşma mesafesiyle büyütme oranı arasında bir ilişki vardır da ben bilmiyorumdur ama SLR fotoğrafçılığında makro dendi mi işin içine büyütme oranı girer.

 

Fotoğraf konusuna yabancı bile olsanız, şöyle düşünebiliriz: karşınızda duran bir insana ne kadar çok yaklaşırsanız, oluşan görüntü o kadar büyür. O halde fotoğrafçılıkta da konuya ne kadar yakınlaşırsanız film (ya da sayısal algılayıcı) üzerinde o kadar büyük bir görüntü düşmesi gerekir ki bu doğrudur. Fakat tek bir farkla, çeşitli merceklerden oluşan bir lenste, ne kadar büyük bir görüntünün oluşacağını belirleyen gerçek etken konuya olan mesafe değildir. Bu ifade size inandırıcı gelmediyse, karşınızda duran insana yeterince yaklaştıktan sonra elinize bir büyüteç alın. Mesafe aynı olmasına rağmen büyüklük değişti değil mi? Peki şimdi de elinize bir dürbün alın. Sonuç nasıl?

 

Makro fotoğrafçılığın teknik yanını konuşurken büyütme oranıyla ilgili ortak bir dil kullanmak gerekir. Farklı lens sistemlerinde ortak olarak ifade etmenin tek yolu, konunun gerçekteki büyüklüğüyle film (ya da sayısal algılayıcı) üzerindeki büyüklüklerini karşılaştırmaktır. Dikkat edin, burada bahsettiğim film üzerindeki büyüklüktür; basılı ve bilgisayar monitörü üzerindeki büyüklük değil! Film üzerindeki büyüklükle gerçek büyüklük arasındaki orana ise büyütme oranı denir. Eğer gerçek cisim daha büyükse kesirli ifadeler kullanılır: 1/4X, 1/2X gibi. Konunun gerçek boyutuyla film üzerindeki boyut aynıysa 1X denir. Eğer film üzerindeki görüntü gerçek boyuttan fazlaysa artık konuyu gerçek anlamda büyütmeye başlamışsınızdır. Bu durumda şöyle ifadeler görürsünüz: 2X, 8X…

 

Makro Donanımı

Makro fotoğrafçılık, donanımın ön plana çıktığı bir alandır. Tıpkı kuş ve spor fotoğrafçılığında olduğu gibi bazı kareleri yakalayabilmek için donanımınızın buna imkan vermesi gerekir. Neyse ki makro fotoğrafçılıkta donanım diğer ikisindeki gibi pahalı değildir. Aslında bu ifadeleri kullanmak biraz tehlikeli. Sanki iyi bir makro lensi olan herkesin iyi fotoğraflar üretebileceği –yanlış-  sonucuna varılabilir. Durum bundan çok uzaktır. İyi tekniğin yerini hiçbir şey tutamaz. Bu bölümü ancak bu çerçevede okuyun lütfen.

 

SLR gövdeler özellikle makro çekimlerde diğer formatlara göre üstünlük sağlar. Tek lense sahip olması sayesinde fotoğrafçının gördüğüyle filmde kaydedilen tamamen aynıdır. Cümleyi  yazdıktan sonra hemen küçük istisnasını da yazayım. Bazı SLR gövdelerde bakaç lensin gördüğünün %95’ ini görür. Bunun sebebi, çerçevenin en dışında kalan çok küçük bir alanın pentaprizmaya yansıtılamamasıdır. Profesyonel gövdelerde böyle bir durum yoktur. Diğer bir avantajı da lensinin değiştirilebilir olması ve ihtiyaca göre harici flaş kullanılabilmesidir. Bir kere makro fotoğrafçılıkta kullanacağınız fotoğraf sisteminin bütün bu özelliklere sahip olması gerekir. Sayısal kompakt makine tercih edecekseniz özellikle harici flaş takılan bir makine seçmenizde büyük fayda vardır.

 

Kullanacağınız fotoğraf makinesinin gerektiğinde pozlama kontrolünü size bırakabilmesi gerekir. Ya tamamen manuel kontrol edilen bir gövdeyle ya da otomatik olmasına rağmen fotoğrafçının düzeltme yapabilmesine izin veren bir sistem işinizi görecektir. Eğer fotoğrafçı pozlama sürecine dahil olamıyorsa yapılan hatalar gövdenin suçu olur; tabi ki başarılar da!

 

Alan derinliği görüntüsünün ne olduğunu ancak SLR kullanıcıları bilebilir. Fotoğrafı çekmeden önce seçtiğiniz diyaframa göre, gördüğünüz görüntünün ne kadarının net olacağını ancak bu özelliğe sahip bir gövde kullanıyorsanız öğrenebilirsiniz. Fotoğraf çekmeden önce yaptığınız kompozisyonu, o an takılı olan lensin sahip olduğu en büyük diyafram değerine göre yaparsınız. Çünkü lensi gövdeye taktığınızda otomatik olarak diyafram tamamen açılır. Siz bir diyafram değeri ayarlasanız da, o an hala en açık diyaframla görürsünüz. Ancak deklanşöre basıldıktan sonra diyafram sizin belirlediğiniz değere küçülür, ama siz bunu göremezsiniz tabi ki. Dolayısıyla da çektiğiniz fotoğrafta hangi alanların net; hangilerinin net olmadığını ancak sonuçlar elinize geldiğinde görebilirsiniz. Sayısal gövdelerde bu süreç daha hızlı ama siz durumu kontrol edene kadar çekmeye çalıştığınız kelebek uçup gitmiş olabilir…

 

Her SLR gövdesinde, deklanşöre basıldığında hızla savrulan bir ayna vardır. Her savrulmada, ayna pentaprizma tarafına çarparak mikro sarsılmalar oluşturur ve filme kaydedilen görüntünün keskinliğinin azalmasına sebep olur. Ayna kilitleme özelliği bu etkiyi bertaraf etmek için tasarlanmıştır. Kompozisyonu oluşturduktan sonra bir düğme aracılığıyla aynayı yukarı kaldırıp kilitlenir. Böylece daha deklanşöre basmadan bu titreşimden kurtuluruz. Daha sonra deklanşöre basarak görüntüyü kaydederiz. Ayna kilitleme her enstantane hızında gerekli değildir, özellikle 1/30 sn ve daha yavaş hızlarda gerekir. Son yıllarda üretilen gövdelerde ayna titreşimini oldukça düşüren tasarımlar yapıldı ve artık ayna kilitleme özelliği gerçekten az gövde de var, fakat yine de gövdemin abuk subuk fotoğraf dışı özelliklere sahip olacağına ayna kilitleme özelliğinin olmasını tercih ederim. Bu arada, aynayı kilitledikten sonra artık görüntüyü göremeyeceğinizden ve bu özelliği kullanacak kadar titreşim azaltma hassasiyetine sahipseniz, zaten kaliteli bir üçayak kullanıyor olmanız gerekmektedir.

 

Elde tuttuğunuz sürece en kaliteli gövde ve lensler iyi fotoğrafın garantisi değildir. Bu iş bu kadar basittir. Hem tekniğinizi hem de fotoğraf keskinliğini arttırmak için mutlaka üçayak kullanmalısınız. Makro fotoğrafçılıkta ise bu bir zorunluluktur. Çünkü konuya çok yakın olduğunuzdan, el titremeleri çok büyük sorunlara yol açar. Yazılı olmayıp da genel kabul gören bir fotoğraf kuralına göre kabul edilebilir keskinlik elde edebilmek için kullandığınız lensin fokal uzunluğunun sayısal değerinden büyük bir enstantane değeri seçmelisiniz. Örneğin, 50 mm lens için 1/60 sn, 105 mm lens için 1/125 sn, 200 mm lens için 1/250 sn gibi. Tabi ki bu değerler makro fotoğrafçılık için çok uzak denebilecek odak mesafeleri için geçerlidir. Yani 200 mm lens ile uzaktaki bir dağı fotoğraflamak için 1/250 sn yeterli olabilir ama bu lensle makro civarındaki mesafelerle keskin sonuç almak 1/250 sn ile de pek mümkün değildir. Bir üçayak kullanarak hem titreşim sorununu bertaraf edersiniz hem de kompozisyona daha fazla odaklanabilirsiniz. Gövdenin üçayak üzerinde olması sizi yavaşlatır ve konuyla daha çok vakit geçirirsiniz.

 

Nikon’ un beni olumsuz anlamda en çok şaşırtan hareketi bir makro lensin içine titreşim azaltma ve hızlı odaklamayı sağlayan otomatik odaklama motoru koymasıydı. Makro fotoğraflarda netleme çok önemlidir ve geleneksel olarak elle yapılır. Hatta çoğu kez, lens istenen büyütme oranına getirilir ve bu büyütme oranını değiştirmemek için lens üzerinde netleme yapmak yerine tüm sistem öne ya da arkaya hareket ettirilir. Bu iş biraz piyano masasını kendine doğru çeken Temel’ in hikayesini andırsa da fotoğrafçıların bu konuda yardımcı donanımları vardır. Netleme rayları, adı üzerinde, netlemeyi yapabilmek için tüm sistemi öne ya da arkaya taşıyabilen bir donanımdır. Üçayak ya da küresel kafa üzerine monte edilir ve bunlar sayesinde üçayağı ileri geri hareket ettirmeye gerek kalmaz.

 

Makro fotoğrafçılıkta en çok kullanacağınız donanım ve özellikler bunlardır. Daha önce yazdığım gibi, donanım ancak size imkan sunar, fotoğrafı fotoğrafçının yeteneği ve tekniği oluşturur.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir