Yaşamım ve hobilerim

Londra Müzeleri

Bu yazı tarafından 15 Haz 2012 tarihinde Geziler, Yaşam bölümünde yayınlandı. 0 yorum aldı ve 1.478 defa okundu.

Bulunduğum şehirlerde müzelere yeterli süreyi ayırmaya çalışsamda Londra bu bakımdan ayırdığınız sürenin asla yetmeyeceği şehirlerden. Tıpkı Berlin’ deki gibi önemli müzelerin toplandığı bir merkez varsa da yine tıpkı Berlin’deki gibi şehrin hemen her bölgesinde gezebileceğiniz irili ufaklı müzeler bulmak da mümkün. Buradaki müzelerin Berlin’dekilerden farkı ise en önemliler de dahil olmak üzere pek çoğunun ücretsiz olması. Bir müziksever olarak yine de şunu belirteyim ki, yılın hangi döneminde geldiğinizden bağımsız olarak, geziniz sırasında mutlaka yağmurlu günler olacaktır. Dolayısıyla güneşli bir gündeki ilk tercihiniz yine de şehir dolaşmak olsun. Fakat burada adını vereceğim müzeleri görmek için elinizden geleni yapın.

[nrelate-related]

Londra’nın müze bölgesi önemli bir şahsın öngörüsü sayisende oluşmuş: Prens Albert. 18. yy’ da Hyde Park’ın güneyindeki bölgeden bu amaçla büyük araziler satın almış. Kendi ömrü hayalini gerçekleştirmeye yetmemiş fakat ardından gelenler bu bölgeye bugünkü halini vermişler.

 

Bölgeye ulaşmak için metronun South Kensington durağında inmelisiniz. Metro durağının içinde bu bölgeye doğru bir yeraltı tüneli var. Dolayısıyla dışarı çıkıp yol bulmaya uğraşmaktansa yaklaşık 500 m uzunluğnuda olan bu tüneldin yararlanın.

 

Natural History Museum: Ben önceliği ismi ilgimi en çok çeken Natural History Museum’ a verdim. Sadece binayı içerden görmek için bile girilmesi gereken bir müze burası. Yapının haşmetinden kurtulup müzeye yoğunlaşacak hale gelince, müzenin 4 ana renkle bölümlendiğini göreceksiniz: Turuncu, Yeşil, Mavi ve Kırmızı.

Bütün bunları hızlıca gezmek için bil en azından 3 saat gerektiğini bilin ve daha çok ilginizi çeken bölümleri önce gezin. Darwin’ e ayrılmış olan Turuncu bölüm bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Darwin’ in anavatanında üstüne üstlük kendi adına ayrılmış bir sergide çok daha detaylı anlatılmasını beklerdim. Defterleri, çalışmaları, hayatı gibi konular beklerken daha çok öğrenciler için hazırlanmış bol yürümeli, az sergili bir bölümle karşılaştım. Belki de bu bölümün aktif olarak araştırmacılarla kullanılan bir bölüm olmasının etkisi olabilir. Gezmeye karar verirken bu notumu aklınızda bulundurun.

 

Geriye kalan bölümlerden en ilgimi çekici olanı dinozorların anlatıldığı mavi bölüm. Burada da şöyle bir uyarı yapayım. Yanınızda çocuk varsa ve bu çocuk bağımsız olarak hareket edebilen ama kendi kendine doğru kararları veremeyecek bir yaştaysa bu bölümdeki benzerlerinin arasında kaybolmaması için önlem alın. Ebeveyn olarak alışık olabilirsiniz ama bu bölüm (Science Museum’la beraber) Londra’nın açık ara en gürültülü yeri.

 

Sergilerle ilgili de şunu söyleyebilirim. Daha önce Berlin’deki müzeler için amaçlardan önemli bir tanesinin de çocukların eğitimi olduğunu söylemiştim. Bu konu Londra’ da daha fazla hissediliyor. Hatta bazı bölümlerde fazlaya bile kaçılmış gibi geldi bana. Kendinizi bir ilköğretim okulunun interaktif sınıfında hissettiğiniz olmuyor değil. Ama bunun iyi tarafları da olabilir. Bulunduğu yerde başını, boynunu kuyruğunu ve gözlerini hareket ettirip izleyicilere sert bakışlar fırlatan gerçek boyutlu bir T-Rex görebilirsiniz.

National History Museum’ dan çıkmadan önce, Darwin heykelinin bulunduğu merdivenleri çıkın ve karşınıza çıkan koridoru sonuna kadar takip edin. Öncelikle binayı incelemek ve daha sonra koridorun sonunda bulunan mineroloji bölümünü kaçırmamak için yapın bunu. Mineroloji bölümünün sonunda ise Londra’nın halka açık olarak bulunan en büyük hazinesi olduğunu unutmayın.

 

Science Museum: Müze bölgesindeki ikinci durağım Science Museum oldu. Yanınızda çocuk varsa en çok ilgisini çeken müzelerden biri olacağı kuşkusuz ama ben hızlıca turlayıp çıkmayı yeğledim. Bu müzede uzay seyahatlerinde kullanılan ekipmanın büyük ölçekli modellerinden tutunda önemli İngiliz mühendislerinin geliştirdiği motorlara; neden orada olduklarını anlamadığım 1960’ lar döneminden kalma otomobillerinden gemi maketlerine kadar pak çok sergi var. Aralarındaki bağlantıları bulmak sanırım ziyaretçilere bırakılmış.

Victoria & Albert Museum: Benim kişisel ilgi sıralamamda üçüncü sırada olsa da aslında bölgenin en önemli müzesi Victoria & Albert Museum’ dur. Konusu olan uygulamalı sanatlarda bildiğim kadarıyla Dünya’ nın en çok eser barındıran müzesidir. Hızlıca gezmek için bile bir kaç gün gerektirdiğini unutmayın ve ilginizi daha çok çeken bölümleri baştan belirleyin. Müze girişinde bulunan haritalardan almaya çekinmeyin. Bu arada haritaların üzerinde yazana (£1) ifadesi sizden beklenilen bağış miktarını belirtiyor, ücret değil.

Şunu tekrar vurgulamam gerekir ki bu müzede sinir bozucu sayıda eser sergileniyor. Söz gelimi altın takılar için 500-600 m2’ lik bir bölüm var. Gümüş ve diğer değerli taşlar için da bu odalardan üçer dörder tane var. Her bir takıyla ilgili kısa kısa da olsa tanımlar var. Dolayısıyla, sadece bu takı faslı bile bir gün sürebilir. Ama unutmayın, bu müze sadece takılar üzerine değil. Her bri bu detayla işlenmiş onlarca daha konu var. O yüzden gezmek istediğiniz bölümleri baştan seçme önerimi ciddiye alın.

Bu bölgede daha küçük çaplı (ve ücretli) başka müzeler de var. Hala vaktiniz varsa gidebilirsiniz. Konusu çok ilgimi çektiğinden Music Instruments Museum’ a gittim ancak tadilat nedeniyle eserlerin pek çoğunu göremedim. Bu müze Royal College of Music’ in içinde yer alıyor ve ücretsiz. Çevredeki insanların yeri konusunda pek bilgileri yok, o yüzden müzenin yerine ancak binayı bulduktan sonra öğrenebiliyorsunuz.

 

Müzeler bölgesinde yer almayan fakat hem çok önemli hem de ücretsiz olan 3 müze daha var. Bunlar Tate Britain, Tate Modern ve British Museum. İlk ikisine ikişer üçer saat yeterken sonuncusuna 3 hafta bile yetmeyebilir.

 

Tate Britain aslında feda ettiğim ama otelime yürüme mesafesinde olduğundan girdiğim bir müze oldu. Sabit sergileri, önemli İngiliz sanatçılarının resim, heykel gibi eserlerinden oluşuyor. Bu eserler kronolojik olarak sıralanmış ve güzel bir bütünlük oluşturuyor. Müze içinde ayrıca günümüz İngiliz sanatçılarının özel sergileri de sunuluyor. Bu sergiler ücretli ama sanatseverlerin kaçırmaması gereken sergiler.

Tate Modern ise adı üstünde, İngiliz odaklı değil; özellikle modernler olmak üzere sanat akımı odaklı. Odaları konulara göre ayırmışlar ve her odanın girişinde o akımla ilgili bilgiler mevcut. Resimlerin altında da bilgiler var, böylece bu müzeyi gezerken konusuyla ilgili oldukça yeterli bilgiye sahip olabiliyorsunuz. Sürrealistlerin sergilendiği bölümler oldukça iyi. 2 saat gibi bir sürede doya doya gezdiğimi de söyleyebilirim. Tate Modern’ in binası önceden bir enerji santraliymiş. Dolayısıyla yapının kendisi de ilgi çekici.

Önemli müzelerin sonuncusu konu itibariyle en kapsamlısı olan British Museum. Bu müzenin içini tamamen boşaltsanız bile tüm odalarının içinden ağır tempoda yürüyüp geçmek bile 1 saat sürer. Adı pek ipucu vermiyor ama konusu Dünya Tarihi. Her kıtadan pek çok uygarlıkla ilgili irili ufaklı, değerli değersiz binlerce cisim bulunuyor. Büyüklükleri değişken olan 100 civarında oda konulara göre dizilmiş. Girişten mutlaka bir harita edinin ve yine gezeceklerinizi işaretleyin. Ben 30 kadar odayı fazlasıyla üstünkörü gezdim ama şimdi bir daha gidecek olsam ilk 3-4 odayı ve ilaveten son 4-5 odayı daha ayrıntılı gezmeyi tercih ederdim. Belirli saatlerde ücretsiz rehber turları var. Bunlar her seferinde belirli bir konuda görülmesi gereken eserleri gezdirip bilgi veriyorlar. Bu müze, şehirdeki bir kaç müzeyle birlikte Cuma akşamları saat 20.00’ ye kadar açık kalıyor. Dolayısıyla Cuma akşamı için başka planınız yoksa o akşamı müzede değerlendirebilirsiniz.

Saatlerden hoşlanır mısınız? Ben bu küçük mekanik mucizeleri hep sevmişimdir. Londra’ ya gelmeden önce plan yaparken Clockmakers’ Museum ismi hemen dikkatimi çekmişti ve gezi planıma dahil ettim. Müzeye girdiğimde küçük ama dolu dolu bir mekanla karşılaştım. Burada Tudor dönemi cep saatlerinden anneanne saatlerine kadar ner çeşit saate rastlayabilirsiniz. Ben bu müzeye özellikle 11.45 civarında geldim. 15 dakikalık bir beklemeden sonra müzedeki her saat ötmeye, guklamaya ve çalmaya başladı. Pek şenlikliydi doğrusu.

Gezmenizi tavsiye edeciğim müzeler bunlar. Londra müzeleriyle ilgili bir not: Palto ve çantaları bıraktığınız portmantolar her müzede mevcut. Buraya kadar hikale güzel. Kötü haber ise bunların hemen hemen hepsinin ücretli olması. Özellikle müzeler bölgesinde bu konuya dikkat etmek gerekiyor. İlk gezdiğiniz müzeden sonra diğerlerine de girecekseniz eşyalarınızı ilk müzede bırakın ve gezeceğiniz müzelerin hepsini bitirince alın. Bu müzelerde çantaları tartıyorlar ve ağırlığına göre ücretlendiriyorlar. Ağır çantalarla gitmeyin. Müzeler bölgesinde portmanto ücreti en düşük olan müze ise Science Museum, gezinize ordan başlarsanız karlı çıkarsınız.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir