Brighton, ancak 2000 yılında şehir statüsüne kavuşmuş küçük denebilecek bir yerleşimdir. Sayısız dil okuluna gelen yabancı gençler, iki üniversite bir sanat okulunun varlığına yerli turistler de eklenince oldukça hareketli bir şehir ortaya çıkıyor. Şehrin diğer bir özelliği de gay nüfusun oldukça fazla olması.
Günübirlik gezilerle geldiğim için sadece şehrin sahil hattıyla ilgilenebildim. Büyük iskelesinin üzerinde çeşitli eğlence alanları ve en ucunda bulunan Palace Pier’ le oldukça ilgi çekici. İskele dediysem, 30-40 metre genişliğinde ve 250 metre kadar uzunluğuyla, büyük bir yapıdan bahsettiğimi bilin. Bizim sahil kentlerimizde pek alışık olduğumuz bir görüntü değil.
[nrelate-related]
Aslında belki de İngiltere’ deki iskele kültürünü başlatan şehir Brighton’ dır. Günümüzde kullanılan iskelenin batısında yer alan ve “Batı İskelesi” olarak bilinen yapı 1866’ da yapılmış ve kent hayatında önemli bir yere sahip olmuş. II. Dünya Savaşı’ nda hasar alsa da kullanılmaya devam etmiş fakat ilgi giderek azalmış. Yakın zamanda iki de yangın atlatan iskele artık kullanılmıyor. Fakat West Pier Trust adlı bir örgüt iskeleyi onarmak ve tekrar kullanıma almak için çalışmalar yapıyor.
Sahili dışında şehrin en görülesi yeri kuşkusuz Royal Pavillion’ dur. 1787’ ye kadar orada bulunan yapılar bir tarım alanında bulunacak tipte binalardı. Ama Galler Prensi’ nin buraya ilgi duymasıyla yapı yavaş yavaş kabuk değiştirir ve en sonunda bir saray haline gelir. Bu arada Galler Prensi, İngiltere Kralı olur ve yapının sıfatına bir tane daha eklenir: Kraliyet Tatil Sarayı (ya da bunun gibi bir şey.) 1837’ ye kadar durum böyle devam eder ama o yıl tahta geçen Kraliçe Viktorya kendine başka bir tatil yöresi bulur ve Royal Pavillion’ daki bütün önemli eşyaları oraya taşır. Yapıyı da belediyeye satar. Şimdi bina çeşitli sanat etkinlikleri için kullanılıyor.
Son yorumlar