Yaşamım ve hobilerim

Biyolojik Filtrasyon

Bu yazı tarafından 26 Oca 2012 tarihinde Akvaryum, Tatlı Su bölümünde yayınlandı. 0 yorum aldı ve 1.222 defa okundu.

Biyolojik filtrasyon, tüm filtrasyon sürecinin en önemli parçasıdır. Yeni başlayanlar için önemini anlamak çok zor olduğu için balık ölümlerine verilen onca emeğin boşa gitmesine ve sonucunda belki de hobiden kopmalara yol açabilir. Mekanik filtrasyon ve bir ölçüde kimyasal filtrasyon hep gözle görülebilir olaylarla ilgilenir. Bu iki filtrasyon türünde de sonuç almak oldukça kısa sürede gerçekleşir ve alınan sonuç da gözle görülebilir. Oysa biyolojik filtrasyonda ne sorunu gözle görebiliriz ne de alınan sonucu. Alınan sonuç ise saatler veya günlerle değil; haftalar veya aylarla ölçülür.

Biyolojik filtrasyonun asıl hedefi, biyolojik etkinlikler sonucu oluşan zehirli azot bileşiklerinin oksitlenerek daha zararsız hale getirilmeleridir. Balıklar yaşamsal faaliyetleri sonucu suya amonyak salgılarlar. Tankta bulunan diğer canlılar da suyun kirlenmesine katkıda bulunurlar. Artık maddelerin tüketen ve yeni artıklar üreten bakteriler, çürüyen bitkiler, attığımız yemler… Hepsi sudaki amonyak seviyesinin yükselmesine sebep olurlar.

[nrelate-related]

Suya çeşitli canlılar tarafından salınmış olan amonyak, zararsız olan azot gazı halinden birkaç adım ve form uzaktadır. Biyolojik filtrasyonun amacı, zararlı olan amonyağın (NH4+) daha az zararlı olan nitrata çevrilmesidir (NO3). Doğada bu süreç azot gazına (N2) kadar devam eder ve atmosfere karışır. Ama özellikle tatlısu akvaryumlarında çevrimin hedefi nitrattır (NO3). Suda biriken nitrat yoğun bitkili akvaryumlarda, bitkilerin besin olarak kullanması sonucunda yok olur ama bitkiler yoğun değilse ancak su değişiklikleriyle azaltılır ve bu iş akvariste kalır.

 

Biyolojik filtrasyonda son iş akvariste kalsa da, o ana kadar akvaristin hiçbir şey yapmasına gerek yoktur. Aslında tek yapması gereken beklemektir. Akvaryumun sağlıklı yaşayabilmesi için bu kadar önemli bir süreçte akvaristin hiçbir şey yapmak zorunda olmayışı, hatta beklemek dışında hiçbir yapmaması gerekliliği biraz tezattır. Biyolojik filtrasyon malzemesi ne gibi bir özelliği var ki akvariste hiçbir iş bırakmadan bütün işi tek başına hallediyor? Aslında cevap sizi şaşırtabilir ama onun da süper gözenekli olması dışında hiçbir özelliği yok; bütün işi yapan gözle görülmeyenler, yani bakteriler.

 

Biyolojik filtrasyon malzemeleri genellikle yapay olarak üretilen inanılmaz gözenekli maddelerdir. Dış filtrede kullanılan 1 litrelik tipik bir biyolojik filtrasyon malzemesi bakterilerin yerleşebileceği birkaç yüz metre karelik alan sağlar. Aslında bakteriler her yerdedir. Suda, bitkilerin ve balıkların üzerinde, taban malzemesinde… Akvaryumcudan 1 litresi 50 küsür liraya biyolojik filtrasyon malzemesi aldınız diye bütün bakterilerin sadece oraya yerleşeceğini düşünmeyin. Biyolojik filtrasyon malzemesinin gerekliliği ise, öncelikle sağladığı inanılmaz alan ve suyun malzeme içinden akarak geçmesidir. Böylece bakterilere sürekli olarak yeni “yiyecek” gelir.

 

Akvaryum yeni kurulduğunda ne azot vardır ne de bakteri. Eğer akvarist yeni kurduğu akvaryuma hemen balık eklerse biyolojik filtrasyon hazır olmadığı için amonyağın çevrimi tamamlanamaz ve balıklar kısa sürede ölür. Bu yüzden “balıksız çevrim” diye anılan bir yöntem kullanılır. Akvaryum her anlamda kurulduktan sonra biyolojik filtrasyon için bakterilerin üremesi için 3 hafta kadar vakit tanınır ve akvaryuma balık eklenmez. Bu sürede de amonyak oluşmasına yardımcı olmak için boş akvaryuma küçük oranlarda yemleme yapılır. Bir iki adet balık konmasını savunanlar da vardır fakat bence o balıkların hayatını tehlikeye atmaya değmez. Daha uç noktaki bir öneri ise akvaryuma doğrudan amonyak eklenmesidir. Amonyak insan hayatı içinde pek faydalı bir bileşik olmadığından bence buna da gerek yoktur. Ayrıca bir kaç yüz litrelik bir akvaryuma bile en fazla bir kaç mg gerekir ve bu kadar miktar için bir şişe amonyak almaya gerek yoktur.

 

Çevrimin tamamlanması için amonyak ve nitrit değerleri sıfır çıkmalıdır. Aksi halde beklemeye devam etmek gerekir. Her iki değer de sıfırlandıktan sonra yavaş yavaş tank suyunda nitrat değerleri ölçülmeye başlanır. Artık bu noktadan sonra akvaryuma balık eklemek güvenlidir. Yine de balık eklerken yavaş gitmek gerekir. Ancak bu şekilde yapılan çevrimin bir faydası olur. Çevrim tamamlandığında akvaryumun biyolojik filtrasyon gücü çok azdır. Bir anda fazla balık eklenmesi amonyağın hızla yükselmesine yol açar. Mevcut bakterilerin sayısı bu miktarda amonyağı oksitlemeye yetmeyeceği için başladığımız noktaya geri döneriz: Balık kaybı!

 

Bakteriler amonyağı akvariste iyilik olsun diye oksitlemezler. Oksitleme işleme sırasında hayatın tek gerçeği olan, enerji kazanırlar. Böylece azot bileşiği daha az enerji içeren nitrite dönüşür. Nitrit hala çok zehirli bir bileşiktir. Azot bileşiğinin enerjisi azalmıştır ama hala talipleri vardır. Böylece başka bir grup bakteri için yaşam koşulları oluşur ve onlar da üremeye başlar. Bu bakteriler de nitriti nitrata çevirerek bu arada kendi enerjilerini kazanırlar. Akvaristin bundan ettiği kazanç ise azot bileşiğinin aerobik ortamlarda olabilecek en az zararsız hale çevrilmiş olmasıdır. Örneğin nitritin akvaryumdaki miktarı 0.1 ppm olması çok tehlikeliyken; bu oran nitratta 80–100 ppm civarındadır. Böylece tatlısu tanklarında biyolojik filtrasyondan beklediğimiz azot çevrimi amacına ulaşmış olur. Bundan sonrasını varsa bitkiler; yoksa akvarist tamamlar.

 

Bakteriler, tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi, yiyecek ve barınak buldukları sürece çoğalırlar. Dolayısıyla akvaryumdaki bakteri nüfusu son derece dinamiktir. Besin akışında artma veya azalma olmazken bile bakteri sayısı sabit (tabi ki yaklaşık olarak) kalmakla beraber nüfus sürekli yenilenir. Bakterilere besin akışında herhangi bir sorun olursa da bakteriler hızla ölür. Akvaristin en sık karşılaşabileceği durum uzun süreli elektrik kesintileridir. Genel kabule göre 4 saat boyunca süren kesintiler bakterilerin oksijensizlikten ölmelerine yol açar. İşin kötü tarafı böyle bir durumla karşılaşıldığında akvaristin yapabileceği pek de bir şey yoktur.

 

Biyolojik filtrasyon için geniş alan gerekir. O yüzden bir iç filtre seçenek olmaktan çıkar. Etkili bir biyolojik filtrasyon için çok etkili olan bir seçenek şelale filtrelerdir. Filtre akvaryumun camına asılarak kullanılır ve su alma borusu dışında, filtrenin tümü su dışında bulunur. Alt kısımda motor bulunur ve su alma borusu bu motora bağlıdır. Motor, çekme etkisi yaratarak filtrenin içine su dolmasını sağlar. Su seviyesi belli bir seviye ulaştığında ise filtrenin ağız kısmından akvaryuma akar. Bu filtre su dışında açık şekilde çalıştığından su oksijence zenginleşir. Bu anlamda biyolojik filtrasyon için çok uygundur.

 

Akvaryum büyüklüğü ya da biyolojik yükün fazla olduğu durumlarda dış filtreler kullanmak daha doğru olur. Dış filtrenin iç filtrelerden asıl farkı su dışında çalışıyor olmasıdır. Suyun taşmaması için kapalı bir ortam oluşturulur. İç filtreler suyu doğrudan yapılarına alırken; dış filtreler suyun dışında çalıştıklarından suyun onlara ulaştırılması gerekir. Bu yüzden iki adet hortum suyu filtreye taşıyıp daha sonra da filtreden akvaryuma taşınmasını sağlar. Bu hortumlar sayesinde hem akvaryum içindeki görüntü kirliliğini bir miktar azaltırız hem de istediğimiz noktadan su alıp istediğimiz noktaya verebiliriz. Ayrıca, çıkış ucu su seviyesinin üzerinde konumlandırılırsa yüzey akıntısı ve suyun oksijence zenginleşmesi açısından şelale filtrelerdeki gibi bir sonuç elde edebiliriz. Tabi ki akvaristi asıl ilgilendiren filtrenin iç hacminin önemli oranda büyümüş olmasıdır.

 

Dış filtreler bu kadar olumlu yönüne rağmen, yapılarından dolayı bir olumsuzluğa sahiptir: Temizleme zorluğu. Temizleyebilmek için filtrenin önce hortumlarından ayrılması gerekir. Bu işlemin fiziksel zorluğu bir yana, akvarist açısından çok kıymetli olan biyolojik filtrasyona zarar verme ihtimali de vardır. Temizlik gerçekleştikten sonra filtre kapatılır ve içindeki tüm havadan kurtulmak için çeşitli yöntemler uygulanır. İç filtreler için 5–10 dakika civarında olan temizleme süresi dış filtrelerde ortalama bir saat civarında olur.

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir