Yaşamım ve hobilerim

Çöküş Hikayeleri

Bu yazı tarafından 31 Oca 2012 tarihinde Ekoloji bölümünde yayınlandı. 0 yorum aldı ve 613 defa okundu.

Dünyanın iklimiyle ilgili bilim insanlarının farkında oldukları 3 ana zirve noktası bulunmaktadır. Gulfstrim’si yavaşlaması veya kesilmesi; Amazon yağmur ormanlarının ölümü, ve gaz hidratların deniz tabanından ayrılması. Her üç durum da dünya tarihi içerisinde yaşanmış olduğuna dair jeolojik kanıtlar vardır. Bu da, bu tür olayların yaşanabileceğine ve var olan değişim hızı ve yönü çerçevesinde, bu yüzyıl içerisinde bunlardan birinin, ikisinin veya üçünün birden gündeme gelebileceğine dair güçlü bir kanıt oluşturmaktadır.

[nrelate-related]

1- Gulfstrim’ in Kesilmesi:

Gulfstrim’in Atlantik kıyı ülkeleri için önemi muazzamdır. 2003’te Pentagon, Peter Schwartz ve Doug Randall isimli iki uzman senaryo planlamacısını görevlendirerek Gulfstrim’in kesilmesinin ABD ulusal güvenliği üzerindeki etkilerini özetleyen bir rapor yazmasını istedi. Bunun için senaryo uzmanları, olasılık dahilinde olmasa bile akla yatkın olan ve ABD ulusal güvenliğine, bir an önce değerlendirilmesi gereken açılardan meydan okuyacak bir iklim değişikliği senaryosu yarattılar.

Bu senaryo, Gulfstrim’in Kuzey Atlantik’ te birikmiş buzulların erimesiyle ortaya çıkacak tatlı su nedeniyle yavaşlamasını içeriyordu. Gezegendeki ağır ısınmanın altı yıl daha devam edeceğini ancak devamında Dünyanın iklimini aniden değiştirecek ciddi farklılaşmaların gerçekleşeceğini iddia ediyordu. Buna göre önemli tarım alanlarında kalıcı kuraklıklar öngörmekte ve ortalama sıcaklıklarda Avrupa’da 3C’ nin üzerinde, Kuzey Amerika’ da 3C’ nin biraz altında ve Güney Yarımküre’ de 2C’ lik artışlar gerçekleşeceğini bildiriyordu. İnsanoğlunun bu hızlı değişime nasıl ayak uyduracağını düşünen yazarlar şu sonuca varıyorlar: İnsanlar yaşadıkları çevrenin taşıma kapasitesini aştıklarında, savaşırlar ve aç kalmak ile yağmalamak arasında bir seçim yapmaları gerektiğinde, insanlar her zaman yağmalarlar. Raporun devamında kitlesel kıtlığın tetiklediği kitlesel göçler; nükleer savaş ihtimali; ABD, Avusturya ve Avrupa Birliği gibi belirli kaynak ve enerji rezervleri olan ülkelerin çöküş ihtimalleri sıralanıyor. Oluşacak siyasi karmaşayı bir yana bırakırsak, Gulfstrim’ in çevresel anlamda rolünü iyi anlamak gerekiyor. Hangi koşullar altında böyle bir durum gerçekleşebilir?

 

Gulfstrim, Kolomb zamanlarından beri denizciler tarafından tanınır ama ilk haritası 1770’lerde çıkarılmıştır. Bugün, Gulfstrim’in Dünya üzerindeki en hızlı okyanus akıntısı olduğunu ve suları kuzeye doğru yol alırken, bir dizi girdap ve akıntı yoluyla farklı yönlere dağıldığını biliyoruz. Akışı içerisindeki yer alan suyun miktarını anlatmak için söylenebilecek tek kelime, “muazzam” dır! Okyanus akıntıları sverdrup birimiyle ölçülür ve 1 kilometrekareden 1 saniyede geçen 1 milyon metreküp suya 1 sverdrup denir. Bu anormal rakamları biraz daha tanıdığımız boyutlara çekebilmek için şöyle bir açıklama getireyim: 200 Futbol sahası boyutundaki bir alana sahip ve 1 metre yüksekliğinde su alan bir su deposu düşünün. Bu deponun 1 saniyede boşalmasının yaratacağı akıntı 1 sverdrup değerindedir. Gulfstrim’in akıntısı 150 sverdrup ile zirve yapsa da bütün olarak değerlendirildiğinde Gulfstrim’in akış hızı 100 sverdrup civarındadır. Az önceki örneğe dönersek, dev boyutlu su depomuzdaki 150 m yüksekliğindeki suyun 1 saniyede boşalmasını hayal edebiliyor musunuz?

Kuzey kesimde Gulfstrim çevresindeki sulardan daha sıcaktır. İngiltere civarında, çevre sular sıfır dereceyken Gulfstrim 8C civarındadır. Bu sıcaklığın kaynağı Orta Atlantik üzerine düşen Güneş ışığıdır ve okyanus akıntıları sayesinde bu ısı Avrupa’nın havasını ısıtmaktadır. Gulfstrim’in suları ısıyı dışarı çıkardıkça batar ve böylece akıntının devamını sağlayarak büyük bir okyanus şelalesi oluşturur.Bu şelale, tüm gezegendeki okyanus akıntılarının enerji kaynağıdır.

Gulfstrim’in yeniden yavaşlama olasılığı, yeterince tatlı suyun ortaya çıkıp çıkmayacağına bağlıdır.1 sverdrupluk tatlı su girişinin ciddi etkileri olabilir ancak akıntıyı önemli ölçüde kesintiye uğratmak için birkaç sverdrupluk tatlı su girişi gerekmektedir. Kuzeyin donmuş bölgeleri bu sıvı potansiyelini gerçekleştirmeye yetecek kadar buz içermektedir ve sonuca ulaşmak için yapmanız gereken şey, tüm bölgede zaten kendisini göstermekte olan yağış miktarı artışını sağlamaktadır.

 

1970’den beri kuzeydoğu Atlantik’in yüzey sularının tuzluluk oranlarında düzenli bir düşme kaydedilmektedir. 30 yıl önce akıntının tuzluluk oranı milyonda 34960 parça idi, ancak 2000 yılında 34900 düzeyine yaklaşmıştır. Deniz suyunun ortalama tuzluluğu milyonda yaklaşık 33000 parçadır, bu yüzden küçük değişimler bile önemlidir. Çünkü Gulfstrim’in akmaya devam etmesini sağlayan şey, suların tuz miktarları arasındaki farklılıktır ve bu farklılık şu an yalnızca milyonda 1900 parçadır.

Son yıllarda çalışmalar tropikal Atlantik sularının giderek tuzlulaştığını buna karşılık Kuzey ve Güney kutup bölgelerindeki Atlantik suları tatlılaştığını gösterdi. Araştırmacılara göre bu değişim ekvator yakınlarındaki buharlaşmanın ve kutuplardaki yağış miktarının artmasından kaynaklanıyordu. Diğer okyanuslarda da aynı değişimlere rastlandığı için sebebin iklim değişikliği olduğu sonucuna vardılar. Buna göre buharlaşma ve yağış hızları %5-10 oranında artmıştır. Bu önemli keşfin anlamı, Gulfstrim’in hızında paradoksal bir biçimde akıntının ani kesilmesinin habercisi olan geçici bir hızlanmaya yol açacağıdır. Bunun nedeni kutuplara taşınan fazla ısıdır, çünkü bu ısı daha fazla buzu eritecek, bu yüzden Kuzey Atlantik sularını yeterli sverdrupluk tatlı suya sahip olacak kadar tatlılaştıracak ve sonunda tüm sistemin çökmesine neden olacaktır. Peki, modern dünyanın başına böyle bir doğa olayı gelecekse görülecek değişimler ne olacaktır? Neyse ki bu konuda tahminlere ihtiyaç yok. Dünyanın geçmişini incelemeniz yeterlidir.

20000 yıl önce Dünya ikliminin buzul çağı bitirip bugünkü ılıman haline kavuşmasından sonra Gulfstrim’ in istikrarı defalarca bozuldu. Bunlardan en olağanüstü olanı 12700 yıl önce gerçekleşen ve 1000 yıl süren buzul dönemdi. Merkez Avrupa’ daki kış sıcaklıkları -20C altına düşmüş; yaz sıcaklıkları ise 14C’ lik ortalamaya sahipti. Bu dönemde Avrupa’nın büyük bölümünü tam bir buzul çağ koşullarına maruz bırakmış ve kıtanın çoğunu yaşanılmaz duruma getirmişti. Bundan 8200 yıl önce daha büyük bir soğuma olayı yaşanmış ve 400 yıl kadar sürmüştü. 4200 yıl önce başlayıp 300 yıl süren soğuma olayı ise Gulfstrim’ in yavaşlamasından dolayı yaşanmıştı. Akıntının getirdiği ısı olmayınca eriyen buzullar yeniden büyümeye başlar ve buzulların beyaz yüzeyleri Güneş’in ısısını tekrar uzaya yansıttığından karalar soğur. Bu durumda Fransa gibi ılıman bölgeler Sibirya soğuklarına maruz kalır. Ancak ısı yok olmaz, büyük kısmı ekvator çevresine ve Güney Yarıküreye yerleşerek güneydeki buzulların erimesine neden olur. Böylece güneş ışınları parlak buzullar yerine karalara ve deniz yüzeyine düşer ve burada emilir. Bu, dünyayı alttan yukarı doğru ısıtır ve büyümekte olan kuzey buzulları sayesinde Gulfstrim’ in yeniden akmasıyla birlikte dünya yeni bir ısınma evresine girer.

Böyle bir olay ne zaman gerçekleşebilir? Buzulların erime hızı hakkındaki belirsizlik ve diğer etkenlerin karmaşıklığı göz önüne alındığında kesin konuşmak zordur. Kimi bilimadamları bu sürecin zaten başladığını söylemekteler. Buna karşın bu yüzyılda böyle bir beklenti içinde olmayanların sayısı halen çok daha fazla. Ama diğer iki senaryonun sonuçlarını öğrenince emin olun Gulfstrim’ i kesmek için elinizden geleni yapacaksınız.

2-Amazon Yağmur Ormanlarının Ölümü:

Karbon döngüsünün en önemli özelliği topraktaki karbon rezervidir, çünkü bu öyle büyük bir potansiyel CO2 kaynağıdır ki, canlı bitkilerde depolanmış karbonun ufacık bir miktar gibi görünmesine neden olur. Bu depolardaki karbon öyle hassas bir denge içersindedir ki, sıcaklıkta meydana gelen küçük bir değişim, toprağın CO2 emme özelliğini salma özelliğine çevirebilir. Bu değişim bakteriyel çürümenin özelliğiyle ilgilidir. Düşük sıcaklıklarda çürüme CO2’nin birikmesine izin verecek kadar yavaştır, ancak toprak ısındığında çürümede hızlanır ve CO2 açığa çıkar. Açığa çıkan CO2 tekrar sıcaklık artımına yol açar ve artan sıcaklıklar daha fazla CO2 açığa çıkarır ve döngü devam eder.

Sorun Amazon’daki yağış miktarının doğasıyla başlar. Amazon’ daki bitkiler etkili şekilde kendi yağışlarını yaratabilir. Çünkü bu bitkiler öyle çok terleme yapar ki, batıya doğru yol alarak yeniden yağmur şeklinde düşecek ve sonra tekrar ve tekrar buharlaşacak olan bulutlarını, kendileri oluşturur. Terleme, Amazon yağmur ormanlarının yağış sistemi için yaşamsal önem taşımaktadır ve CO2’ nin bitki terlemesi üzerinde tuhaf etkiler yaptığı ortaya çıkmıştır. Suyu köklerinden yapraklarına kadar taşımış olan bitkiler, elbette bunun buharlaşarak yok olmasını istemezler. Ancak yaprakları üzerindeki nefes alma gözeneklerini (stomata) açtıkları zaman, kaçınılmaz olarak bir miktar su kaybederler. Stomataların açılmasındaki esas amaç atmosferden CO soğurmaktadır ve gözenekler ne kadar gerekiyorsa o kadar açık kalacaktır. Bu yüzden CO düzeyleri yükseldiğinde Amazon yağmur ormanlarındaki bitkiler stomatalarını daha uzun süre kapalı tutacak ve bu yüzden daha az terleme yapacaktır. Daha az terlemenin anlamı da daha az yağmurdur.

Yapılan çalışmalar yaklaşık 2100 yılında CO2 düzeylerinin Amazon yağmurlarını ciddi bir biçimde azaltacak kadar yükseleceğini göstermiştir. Bu değişimin etkisini ise yağışlardaki değişiklikten görebiliriz. Buna göre, Amazon havzasında şu anda günde 5 mm olan yağış ortalamasının 2100 yılında 2mm’ ye düşmesi ve Kuzeydoğu Amazon bölgesindeyse nerdeyse sıfır olması bekleniyor. Bu koşullar, havza genelinde görülecek 5,5 C’ lik sıcaklık artışıyla bir araya geldiğinde bitkilerin ölüm noktasına geleceği açıktır. Yağmur ormanı örtüsünün kaybıyla toprak ısınacak, topraktaki çürüme iyice hız kazanacak ve bu daha fazla CO2 salınmasına neden olacaktır. Böylece karbon döngüsü çökecektir; artık atmosferde 1000 ppm CO2 vardır.

 

Bu çalışma sonuçlarının en korkunç yönü, değişimin ardından amazonda kalanlardır. Ağaçlarla kaplı alanların büyük bir kısmı otlarla, çalılarla veya en iyi olasılıkla tek tük ağaçların yer aldığı savana bitki örtüsüyle yer değiştirecektir. Ancak geniş topraklar öylesine sıcak ve aydınlık olacak ki, bu az sayıdaki bitki varlığını bile besleyemeyecek hale gelip en sonunda çorak bir çöle dönüşecek.

 

Tüm bunlar ne zaman gerçekleşebilir? Çalışma haklıysa yağmur ormanlarının ölümüne ilişkin ilk işaretler yaklaşık 2040 yılı civarında görmeye başlayabiliriz ve bu süreçte yağmur ormanı %80 oranından %10 oranına düşecek. Bu senaryonun asıl korkutucu yanı, iklim değişikliğini hızlandıracak ve en kötü sonuçların gelişini büyük ölçüde kaçınılmaz hale getirecektir.

 

3-Deniz Tabanından Metan Salınımı:

Klatrat, buz kristallerinin metan moleküllerini yapılarına katarak içlerine hapsetmesiyle oluşan buz-metan birlikteliğine denir. Klatrat aynı zamanda ‘yanan buz’ olarak bilinir. Büyük miktarlarda gaz yüksek basınç altında muhafaza edilir ve yukarı çıkarılan buzlu maddenin tıslaması, patlaması ve ateşe tutulduğunda da yanmasının sebebi budur.

Tüm okyanus yataklarında muazzam miktarlarda –belki de tüm diğer fasıl yakıtların birleşiminden iki kat fazla enerji yaratabilecek kadar- klatrat gömülü durumdadır. Klatrat oluşumu için en uygun koşullar, okyanus sularının 400 metreden daha derin olduğu ve dipteki sıcaklıkların 1-2 C’ nin altına indiği yerlerde oluşur. Maddeyi katı halde tutan yalnızca üzerindeki su ve soğuktur.

Klatrat üzerindeki basınç kaldırılacak olursa veya okyanus derinliklerinin sıcaklığı yükselirse, muazzam miktarda metan açığa çıkar. Böyle bir salınım 55 milyon yıl önce Kuzey Denizi’ nde gerçekleşmişti. Yakıt, büyük olasılıkla doğrudan yanmamış, ancak iyice ısınıp genişleyerek dosdoğru yüzeye yükselmiştir. Deniz yüzeyine ulaştığında, dünyanın o zamana kadar yaşamadığı dev bir denizaltı patlaması geçekleşmiş olmalı. Ancak metan gazının çoğu deniz suyunda bulunan oksijenle birleşerek yanmıştır. Sonuçta deniz yüzeyine ulaşan yalnızca CO2 olduğu düşünülüyor. Okyanus dipleri oksijenden yoksun kalınca buradaki canlılar ölmüş olmalı. Atmosfere karışan CO2 yüzünden, yoğunluğu 2000 ppm civarına çıkmış olmalı ve oluşan ısınma neticesinde pek çok tür yok olmuştur. Hikaye ne olursa olsun, Dünya’nın yüzeyde yaşayan planktonlar sayesinde tüm fazla karbonu yeniden emmesi en azından 20000 yıl almıştır.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir