Yaşamım ve hobilerim

J. P. Guivier

Bu yazı tarafından 22 May 2012 tarihinde Cello, Mekanlar, Yaşam bölümünde yayınlandı. 1 yorum aldı ve 848 defa okundu.

İnternet sitemdeki diğer yazılarıdan anlamış olmalısınız ama yine de yazayım: Müzik için ileri denebilecek bir yaşta çello öğrenmeye başladım ve de hala da pek yol katettiğim söylenemez. Londra’ ya gittiğimde aklımda yaylı sazlar dükkanlarına bakmak yoktu ama gittiğim konserlerin broşürlerindeki reklamları görünce ve en çok gördüğüm olun, Bishops’ ın yeri gezi planıma da uyunca oraya bir uğrayayım istedim ve benim için yaptığım gezilerde yeni bir kapı açılıverdi. Biz Türkiye’ de görmeye alışık değiliz ama Avrupa’ da keman ailesini içeren yaylı sazların kendilerine özel dükkanları var. Müzik aletleri satan dükkanlarda da keman vs. görmek pek mümkün olmuyor. Böylece yaylı saz almak isteyen bir kişi, konusunda uzmanlaşmış bir esnafla muhattap oluyor ve kaliteli enstrümanlar görüyor.

[nrelate-related]

Bishop Strings’ i Londra’ da gittiğim konserlerin broşürlerindeki reklamlarda tanıdım. Burada konu ettiğim mekan o olmasa da, onu da anlatmam gerekiyor. “Mükemmel enstrümanımızı bulmamıza yardım ettiklerini” belirten bu reklamlardan cesaret alarak ve genel kültürümü arttırmak için Hinde Street No: 2’ deki adrese gittim. Meğerse, Bishop’s gerçekten de “mükemmel enstrümanlar” satıyormuş. Kapıdaki zili çaldığımda (orası kapıyı açıp girebileceğiniz bir yer değil) nazik bir ses diafondan randevüm olup olmadığını sordu;  benden aldığı cevaptan sonra (tabi ki randevüm filan yoktu) kısa süren bir sessizlik oldu ve otomatik kapının açılma sesi geldi: zıııtt. Karşılamadaki resmiyet içeride de devam etti ve nazikçe oraya ait olmadığım hatırlatıldı. Fakat içerideki sazları ve ortamı gördüğüm için kendimi şanslı hissettim. Bishop’s ın bana asıl faydası beni Mortimer Street No: 99’ daki J. P. Guivier’ e yönlendirmesi oldu.

Başlığa dikkat ettiniz değil mi, işte bu yazının konusu olan dükkanı bu şekilde buldum. J. P. Guivier’in kapısında yine zil görünce eski kötü anılarım debreşti ama ne olursa olsun içeri girmeye kararlıydım. Neyseki bu sefer zili çalınca diafondan konuşan olmadı ve kapı derhal açıldı. Önce bulunduğu binadan bahsedeyim. Çevredeki diğerleri gibi eski ve 4 katlı bir binada yer alıyor Guivier. Ben 3 katını gördüm ama belki de binanın tümü onlara ait olabilir. Kapıdan girdiğiniz anda tarih kokan bir mekanda bulunduğunuzu anlıyorsunuz. Bu yönüyle de beni kendine çeken bir yer oldu.

İçeride, kimi cam kapaklı dolapların içinde kimi dışarıda onlarca saz ve yüzlerce arşe; bunun yanında yaylılarla ilgili her türlü aksesuvarın bulunduğu bir mekan ile karşılaştım. Sonunda kendimi rahat hissedebileceğim bir mekanda rahat rahat istediğim saza bakabilecektim. J. P. Guivier’ in tarihi 1863’ e kadar uzanıyor ve o zamandan beri Londra’ da çeşitli adreslerde bulunmuşlar. Bugünkü dükkan ise 1940’ lardan beri bu adreste ve şu an işin başında Robin Hamilton ve Richard White bulunuyor. Benimle daha çok Richard ilgilendi ama her ikisinin de sıcak ve içten insanlar olduğunu söyleyebilirim. Zaten beni rahat hissettirdiğinden olacak hiç aklımda yokken bir kaç arşe deneyeyim istedim.

 

Richard o kadar rahat tavırlı ki, benim gibi Bishop’s ın sillesini yemiş bir insanın bile dili çözülüveriyor. Londra’ ya gelmeden önce de kafamda arşe almak vardı o yüzden öğrenciye uygun modellerden göstermesini istedim. Güleryüzle kendisini takip etmemi istedi ve bir üst kata çıktık. Burada epey büyük bir salon ve 20 civarında çello bulunuyordu. Arşelerin olduğu bölüme gittik ve kıstaslarıma uygun modelleri çıkarıp önüme bıraktı. Ortada duran bir çelloyu bana verdi ve kendimi evimde hissetmemi söylerek odadan çıktı. Ayak seslerinden merdiveni indiğini ve işinin başına döndüğünü anladım. Ben, başımda bekleyeceğini sanıyordum ve o şekilde nasıl seçim yaparım diye düşünüyordum ama bir anda bütün bunları unutuverdim. Bende dediği gibi kendimi evde hissetmeye karar verdim ve sandayleye oturup çelloyu elime aldım. Bir ara gözüm fiyat etiketine takıldı, bir de ne göreyim! Richard’ ın benim gibi bir acemiye bırakıp gittiği çellonun fiyatı £10000 imiş. Doğrusu zaten sevmiştim kendisini ama böyle bir davranıştan sonra J. P. Guivier’ e iyice ısındım. £300’ luk alışveriş yapmaya gelen amatör bir öğrenciye bile bu kadar ilgi gösteren bir mekana ister istemez ısınıyorsunuz zaten.

Yazının çok da konusu değil ama biraz da arşe seçimimden bahsedeyim. Ellerinde Col’legno ve Codabow’ un karbonfiber arşeleri vardı ve benim düşündüğüm fiyat aralığında kalan modellerdi. Fakat denemek için biraz daha pahalı olan pernambuko arşelerden de çıkarmasını istemiştim. Ben arşe seçecek kadar bile tecrübeli değilim ama geçirdiğim bir kaç saatten sonra Marco Raposo’ nun gümüş aksesuvarlı arşelerinden birinde daha rahat ettiğimi hissettiğimi farkettim. Öyle ki, denediğim 6 Raposo’ nun her biri birbirinden farklıydı (sonraki gün Stringers’ de 4 Raposo daha denedim). Hızlı karar vermiş olmamak için o gün sadece ayırtma yaptım ve Londra’ da olduğum hafta boyunca 2 kere daha gittim. Her seferinde aynı arşe tercihim oldu. Uçağa binmeden 4-5 saat önce de gidip alışverişi yaptım. Güvenle getirebilmek için bir de arşe kutusu aldım. Zaten belki ileri de sazı da yurt dışından almaya karar veririm ve arşeyi tekrar yanımda taşımam gerekebilir.

 

Böylece biraz da tesadüfle güzel ve sıcak bir mekan tanımış oldum, hem de alışveriş yaptım. Londra’ ya yolunuz düşerse J. P. Guivier’ e uğramayı ihmal etmeyin.

One Comment

Join the conversation and post a comment.

  1. anne

    benim yakışıklı oğlumu kim kapıdan döndürebilir,kafasını kırarım

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir