Yaşamım ve hobilerim

Analog Müzik

Bu yazı tarafından 14 Ağu 2012 tarihinde Hi-Fi bölümünde yayınlandı. 1 yorum aldı ve 886 defa okundu.

Analog müzik, plağın oluklarında (ya da yivlerinde) varolan akustik enerjinin, pikap iğnesinin orada dolaşmasıyla elektrik enerjisine dönüşmesidir. 50’ li yıllarda vinil kullanılmaya başlayana kadar 20. yüzyıl boyunca uzun bir yol katedilmiş. Artık gerçeğe sadakat hayli yükselmişti ve yüksek sadakat dönemi başlamıştı.

 

[nrelate-related]

 

Aslına bakarsanız, 1950’li yıllarda yapılan kayıtlar bugün hala mükemmel sayılıyor. Kendinizden daha yaşlı bir Mercury Living Presence plak dinliyorsunuz ve vay canına diyorsunuz. Ama o dönem kullanılan ses sistemleri, o kaliteli plakların değerini evde ortaya çıkarmaya yeecek seviyede değildi. Bunun için 20 – 30 yıl daha beklemek gerekecekti. 1970’ ler plakların altın çağı olarak yaşandı ve 1982’de CD’lerin çıkmaya başlamasıyla inişe geçti.

Ne olduysa son 10 yılda oldu. Plak ve pikap satışları tekrar artışa geçti. Bir çokları bunu geçmişe özlem ya da nostalji olarak adlandırıyor ama bende dahil olmak üzere 35 yaş altındaki insanlar plak dönemini hiç yaşamadı. İnsan hiç bilmediği birşeyin özlemini çekemez. Belki plak sesinin daha kaliteli olduğunu düşünenler vardı, bilemiyorum. Benim analog müzik dinleme sebebim, müziğin duygusal tarafını daha iyi yansıttığını düşünmemdir. Ama ne dijital ne de analog canlı müzik gibi olabilir.

 

Günümüzde popüler sanatçılar albümlerinin LP versiyonlarını da çıkarıyorlar. LP fiyatları CD fiyatlarından yüksek olmasına rağmen, CD satışları MP3 karşısında güç kaybederken LP satışları her yıl biraz daha artıyor. Kimisi USB çıkışını bilgisayarına bağlıyor; kimisi de hi-fi sistemlerine yöneliyor ama gün geçtikçe daha fazla sayıda plak dinleniyor. E, bu da güzel bir şey. En azından dinlenen her plak yasal ve zaman içinde de yasal olarak kalıyor.

 

One Comment

Join the conversation and post a comment.

  1. altan

    Pikaptan alınan sesin hassasiyetini, sadakatini tartışmak gereksiz, fakat mekaniğinin basitliği, plağın dönüşünün sesle ve müzikle birleştiği bir yerler var beynimizde. O birleşmenin hazzı mıdır buradaki kıymet bilmiyorum. Bu değerli bir şey galiba ve dünyada bazı şeylerin biraz daha değerlenmesini sağlıyorlar. Yoksa belki Stradivarius ya da Amatiler bu derece değerli olmayacaktı.

    Aslında bu bana törenleri hatırlatıyor biraz. Öylesine bir örnek: Taç giyme töreni. Törenin çok önemi yok aslında. Adam tacı giyecek kral olacak. Önem orada. Ama tören başka bir şey oluyor. Evlilik ve benzeri törenler de böyle. Düğünlerine gitmediğim arkadaşlar bana hiç evli değillermiş gibi gelmiyor ki.

    Burada duygusal bir bağlam var. Hem de önemli bir şey. Bende eksik bu, kesin. Plağın çizilmesi, atlaması, cızırdaması, iğnenin kırılması, yamulmasını geçtim, satın aldığım cd leri bile dijital ortama aktardıktan sonra çöpe atıyorum. Geçen hafta Türkiye’de bulamadığım bir albümü gecenin 3’ünde internetten online bir iki saniyede satın alabilme fikri bana daha müthiş ve heyecan verici geliyor.

    Gereksiz teknik bilgiyle yorumu kapatayım. İnsan kulağı 20 hz. ile 20.000 hz. arasını duyar denir. Oysa bunu herkes duyamıyor. Üstelik en iyi ses aralığını gençler duyabiliyor, yaş ilerledikçe frekanslar daralıyor. Ben kızım ve oğlumda test ettiğimde 16-17.000 hz. den sonrasını duyamadıklarını gördüm. Ben ve eşim ise 11-12.000 hz.’de bitiyoruz. Neyseki müzik aletlerinin çoğu bu frekanslar içinde kalıyorlar. Uç harmaniklerini (ana frekanstan sonra bas ve tiz yönlerde sönümlenene değil azalan uç frekanslar) ne kadar kaçırıyoruz artık hatırlıyamıyorum. İçim de büyük bir kayıp hissi yok. Uzatmayalım CD hatta E-CD gibi geliştirilmiş cd’lerin satış taktiğinden öte şeyler olmadığı bir gerçek.

    Bana göre müziğin neyin üzerinde çaldığından çok müziğin kendisi daha önemli.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir