Yaşamım ve hobilerim

Amsterdam

Bu yazı tarafından 26 Oca 2012 tarihinde Geziler, Yaşam bölümünde yayınlandı. 2 yorum aldı ve 732 defa okundu.

Eski kıtanın gelenekçi ülkeleri arasında kendinize liberal bir yer arıyorsanız gitmeniz gereken yer kesinlikle Hollanda’ dır. Bir Akdeniz ülkesinde uygulanması durumunda hayatı keşmekeşe çevirebilecek olan bu liberalliği iyi kontrol altında tutuyorlar. Belki de Anglosakson kökenleri sayesinde düzeni koruyabiliyorlardır. Amsterdam bu ülkenin başkenti olmasının bütün avantajlarını kullanıyor. Özgürlükler Hollanda standartlarının bile üzerinde bu kentte.

Hangi ulaşım aracıyla gelirseniz gelin demiryollarına verilen önem sayesinde şehre asıl girişinizi Centraal tren istasyonundan yapacaksınız. Zaten şehrin kesinlikle en turistik yeri olan “Eski Merkez” olarak bilinen kısmı ve hemen tren istasyonunun bulunduğu bölgedir. Böylece ana istasyondan çıkınca vakit kaybetmeden şehir turuna başlayabilirsiniz.

[nrelate-related]

Eski merkez, tarihi kentin kurulduğu bölgedir. Amsterdam küçük bir balıkçı kasabası olarak Amstel Nehrinin kenarına kurulmuş. Bölgenin toprak sahibi burayı önemli bulmuş olmalı ki, 13. yüzyılın başında buraya bir kale yaptırmış. Yarım asır kadar sonra da kasabaya küçük bir baraj yaptırınca, kasaba Amstelredam adını aldı (barajın, İngilizce karşılığı “dam”.) Balıkçı kasabası yavaş yavaş bir ticaret merkezine dönüşmeye başladı. Bu dönüşüm sayesinde şehir aşama aşama genişledi. Her seferinde, İj Nehrini Dam alanına bağlayan kanalın her iki tarafına yeni kanallar açılıyor ve yeni yerleşimlere zemin hazırlanıyordu. Şehir ilk olarak bugünkü Red Light District civarındaki kanallara doğru büyüdü. Zaman zaman çıkan büyük yangınlar, her Avrupa şehrini olduğu gibi Amsterdam’ı da, şehrin çehresini değiştiriyordu. 1452’ de çıkan büyük yangından sonra ahşap bina yapılması yasaklanmış ve taş binalara yönelinmiştir.

 

Centraal istasyonu yapıldığı 1880’ lerde büyük tartışmalara yol açmış. Şehir ilk defa Ij Nehri’ nden fiziksel olarak ayrılmış bulunuyordu. Ayrıca seçilen mimar da şehirliler tarafından pek sevilmiyordu. Sonuçta Centraal istasyonu yapıldı ve hala şehrin ulaşım yükünü omuzluyor.

 

Suyun diğer tarafında ikiz kulesiyle St. Nicolaaskerk bulunur. Bu kilisenin çatısını Habsburg İmparatoru Maximillian’ ın tacı süslüyor. Maximillian 15. yüzyılın sonlarında yakalandığı ciddi bir hastalığı atlatmak için Amsterdam’ a gelmiş. Kaldığı dönemde şehir, İmparatorun bazı askeri harcamalarını karşılamış. İmparator da buna karşılık şehre, tacını armalarında kullanma onurunu vermiş.

 

Centraal istasyonundan Dam meydanına çıkan Damrak 1672’ ye kadar bir kanaldı. Gemiler şehrin içine kadar girip yüklerini boşaltıp yeni yükler alabiliyordu. Sonra liman başka yere taşınınca kanal dolduruldu ve Dam Meydanı şehrin ticaret merkezi oldu. Şehir büyüdükçe eski şehir duvarları yıkılıp yerine yerleşim bölgesi yapıldı ve en sonunda şehrin çevresinde sur kalmadı.

 

Singel ve Rokin kanalları arasına sıkışmış olan bölge Amsterdam’ın en kalabalık noktalarıdır. Bu bölgede sokakta yürümek bile ciddi enerji gerektiriyor. Özellikle araç trafiğine de kapalı olan Kalverstraat tam bir alışveriş noktasıdır. Şehre haftasonu geldiyseniz bu bölgeyi günün ilk saatlerinde dolaşmak akıllıca olur. Aksi halde kalabalık yüzünden girmek bile istemeyebilirsiniz. 14. yüzyıldan beri bölgenin alışveriş merkezi olan cadde, bu ünvanını daha uzun seneler devam ettirecek gibi gözüküyor.

 

Damrak’ ın doğusunda kalan Warmoesstraat, Nieuwmarkt ve Damstraat ile çevrili bölgenin tümü Red light District olarak bilinir. Bölge iki kanal boyunca uzanır ve şehrin en eski yerleşimlerindendir. Bölgenin günümüzdeki popülerliği ise bu tarihi yapısından dolayı değil. 1960’lardan beri Hollanda’ da –özellikle de Amsterdam’ da- uygulanan liberal politikaların bazı öngörülemeyen sonuçları oldu. En dramatik sonucu ise şehrin uluslar arası yasal ticari seks merkezi haline gelmesi oldu. Son yıllarda ticari seksin gerçekliğini ve bunun düzenli toplumun bir parçası olması gerektiğini savunanlar başarılı oldu ve Hollanda kanunlarına göre fahişelik uzun yıllardır yasal bir meslek. Fakat polis için denetleme zorluğu yarattığı için özel bir bölge yaratılması fikri ön plana çıktı.

Aslında bu karar o bölgenin şanssızlığı oldu. Tarihi ve mimarisiyle ön plana çıkabilecekken bunlarla uzaktan yakından alakası olmayan bir kitlenin ziyaretine uğruyor. O yüzden bölge çok rahatlıkla volta atacağınız bir yer sayılmaz. Uyuşturucunun da yasal sayıldığını ve müptelalarının en sık ziyaret ettiği bölge olduğunu da hesaba katınca gereğinden fazla vakit geçirmeyi istemezsiniz.

 

Şehir, sınırlarına sığmayınca 17. yüzyılın hemen başında yeni kanalların kazılmasına başlandı. Bu kanallara genel olarak Grachtengordel Kanalları denir. Bu kanallar sayesinde şehrin 2 kilometrekarelik alanı 7 kilometrekareye çıktı. Grachtengordel planlanırken çok sert kurallar konuldu. Binaların enleri ve boyları belirlenmişti ve bina inşa etmek isteyen herkesin uyması gerekiyordu. Bir zamanlar kapıların renkleri bile standartlara bağlanmıştı. Yüzyılın sonuna gelindiğinde yeni yapılaşma bitmişti. Bu kanallar çevresindeki sokaklarda Amsterdam’ ın önemli binalarından bazıları bulunur. Gezi planı yaparken göz önünde bulundurulmalıdır.

Amsterdam’ ı anlatırken bisikletlerden bahsetmeden geçmek olmaz. Belki de tüm Avrupa’ da bisiklet kültürünün en yaygın olduğu ülke Hollanda’ dır. Bu ülkenin başkentinin de bu kültürü yoğun olarak görmeyi zaten bekliyorsunuz. Yine de Amsterdam’ daki durumu görünceye kadar böyle bir görüntüyü hayal edemiyordum. Bu şehirde, pek çok Avrupa şehrinde olduğu gibi, bisikletlerin motorlu araçlara önceliği var. Bu, modern şehirlerde olması gereken bir kural. Güzel olmayan ise, bisikletlerin yayalara da önceliği var. Yayaların yürüyeceği kısımla bisiklet yolu Almanya’ daki gibi net ayrılmadığı için her an bir bisikletli tarafından ezilebilirsiniz. İnanın bana bu ihtimal İstanbul’ da size ya da aracınıza başka bir aracın çarpma ihtimalinden 100 kat kadar daha fazla. Bisikletler kesinlikle fren yapmıyorlar, sadece zillerini çalıyorlar ve duymanızı umuyorlar. Duymazsanız da kaza oluyor tabi ki. Güzel ve kötüyü söyledim. Çirkin olansa, biraz önce size çarpmak üzere olan bisikletçi, bisikletinden inip, yol ortasında bulduğu direğe, ağaca ya da başka bir bisiklete bisikletini kilitleyecek ve yaya yolunu işgal edecek. Koskoca meydanlar ortalığa öylece bırakılan bisiklet yüzünden bloke oluyor ve hayatı zorlaştırıyor. İstanbul’ daki araçlardan bu denli rahatsız olduğumu hiç hatırlamıyorum.

Bisikletlilere rağmen, Amsterdam Avrupa’ nın en önemli kentlerinden biri ve fırsat bulduğunuzda değerlendirin. Öte yandan, benim gibi kalabalıklardan hoşlanmayan biriyseniz mümkünse hafta içi gelin ve planınıza bir iki müze ve tarihi bina dahil etmeye çalışın.Bu şehir sokaklarda oradan oraya sürüklenerek öğrenilmeyecek kadar çok şey barındırıyor.

 

 

p

2 Comments

Join the conversation and post a comment.

  1. Arif

    Blog okuyucuları olarak; bildiği konuları, gezdiği yerleri senin kelimelerinle ve araştırmalarınla okuduktan sonra eksik gezdiğini anlayıp, kendini tamamlayabiliyor…Güzel ifade edilmiş bir yazı..

  2. firo

    Eksik olmayın, teşekkür ederim. 🙂

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir