Yaşamım ve hobilerim

Köln

Bu yazı tarafından 26 Oca 2012 tarihinde Geziler, Yaşam bölümünde yayınlandı. 0 yorum aldı ve 599 defa okundu.

Köln, 10 milyonu aşan nüfusuyla Almanya’ nın en büyük dördüncü kentidir; Kuzey Ren Westfalya eyaletinin ise en büyük kentidir. Aslında, sadece şu anda değil; yüzyıllar boyunca Almanya’ nın en önemli şehirlerindendi. Şehrin kökleri Romalılara kadar uzanır. İmparator Claudius’ un dördüncü karısı Agrippina (ki kendisi Neon’ un annesidir) burada doğmuş ve İmparatorun eşi olunca burayı “koloni” statüsüne yükseltmiş. Günümüzde kullanılan ismi de buradan gelmekte. Sonraları Berlin veya Münih yükselen yıldızlar olsa da, Ortaçağ’ da sadece Almanya’ nın bulunduğu coğrafya değil; Alplerin kuzeyinde bulunan en büyük şehir Köln idi. Güçlü Archbishoplar tarafından yönetilir ve Ren kenarındaki stratejik konumunu ekonomik olarak iyi değerlendirirdi.

Köln, Almanya için sahip olduğu bu tarihsel ve kültürel önemin bedelini II. Dünya Savaşı’ nda çok ağır ödedi. İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin en önce ve en sık ziyaret ettiği kent oldu ve savaştan ağır yaralı çıktı.

[nrelate-related]

Yine de bombalar kentin fizksel görünümünü değiştirseler de, kültürel ve sosyal yapısını değiştiremediler. Berlinle birlikte ülkenin en önemli iki sanat şehrinden biri olmasının yanı sıra müzeleri birinci sınıftır. Televizyon yayınları açısından da ülkenin en önemli şehirlerinden biridir. Şehrin sahip olduğu farklılık dillerine de yansımıştır: Kölsch sadece bir bira markası değildir; aynı zamanda bu güzel şehrin kendine has aksanına verilen isimdir.

Köln çok önemli dini yapılara ev sahipliği yapsa da Avrupa’ nın en liberal şehirlerinden biridir. Halkı yabancılara alışık ve kabullenicidir. Ayrıca Avrupa’ nın önemli eşcinsel nüfusa sahip kentlerinden biridir. Önemli Müslüman nüfus barındırır ve büyük bir cami yapılmasına karar verilmiştir.

Turist olarak gittiğim şehirlerde ana tren istasyonunun turistik merkeze yakın olması daha baştan şehre ısınmama yol açıyor açıkçası. Şehrin yerlileri bu durumdan hoşlanmayabilir ama istasyondan çıkar çıkmaz turistik bölgeye adım atmak ve son dakikaya kadar bu bölgede kalmak büyük avantaj. Bu sebeple Köln turistleri sıcak karşılayan bir şehirdir. Yine de diğerlerinden hala bir farkı var: Tren istasyonundan adımınızı attığınızda karşımıza çıkan sadece turistik bir bölge değil; aynı zamanda tüm Avrupa’ nın en ünlü yapılarından biridir.

Dom Katedrali’ nin yapımına 1248 yılında başlandı. Dönemin Fransız katedrallerinden esinlenilmişti. 1322 yılı itibariyle 50 metre yüksekliğindeki kısmı bitmişti. Çalışmalar yavaş yavaş 1560’ a kadar devam etti ama daha sonra 19. yüzyıl ortalarına kadar tamamen durdu. İşi tamamlayan neo-gotik akımın mimarlarından Ernst Friedrich Zwirner oldu. Yapının devasallığını ancak yakınındayken kavrayabiliyorsunuz. Yapı bütün görüş alanınızı kaplıyor ve uzaktan görülmeyen detaylar görülmeye başlıyor. Binanın dış cephesindeki işçilikler ve özellikle giriş kapıları çevresindeki her santimetrekarenin değerlendirilmiş olması büyüleyici.

Katedralin güney kulesi halkın ziyaretine açılmış durumda. 157 m yüksekliğindeki kulenin 97 m seviyesine kadar tırmanmanız mümkün. Fakat rakam size bir şey ifade etmiyorsa şöyle basitleştireyim: Bu yükseklik 30 katlı bir bina yüksekliğine eşittir. Toplam 509 basamak var ve asansör yok! Nefesinize ve bacaklarınıza güveniyorsanız mutlaka çıkın. Çıkabilirseniz ödülünüz şehri 360 derece kuşbakışı izlemek oluyor. Ayrıca katedralin kendisini de yakından inceleme fırsatına sahip oluyorsunuz. Fakat bunu gün sonu etkinliği olarak planlamanızda fayda var. Aksi halde günün kalanında yeterince dolaşamayabilirsiniz. Ben şehir tutundan sonra katedrale tekrar gelerek çıkışı o zaman yaptım ve dönüş yolunda dinlendim.

Katedralden çıkıp şehir turuna başladığınızda karşınıza Dom’ un güneyinde yer alan Romisch – Germanisches Müzesi çıkıyor. Müzede Köln’ ün Roma’ dan kalma zenginlikleri sergileniyor. En meşhur parçası 3. yüzyıldan kalma Dionysos Mozaiğidir. Bu ünlü mozaik tesadüfen II. Dünya Savaşı sırasında hava saldırılarında kullanılmak üzere yapılan bir sığınak kazısı sırasında bulundu. Bu mozaiğin büyük bir evin yemek odasını süsleyen bir eser olduğu düşünülüyor.

Müzede büyük taş işleri bulunsa da, ilgi çekenler daha çok günlük hayatta kullanılan küçük cisimlerdir. II. Yüzyılda üretilen aynalar, traş bıçakları ve diğer günlük eşyalar gerçekten etkileyici.

Roma Müzesi’ nin hemen yakınlarında yer alan Ludwig Müzesi ise içerik olarak diğerine tezatlık oluşturur. 1960’ ların en önemli Pop art eserleri burada sergileniyor. Lichtenstein’ ın eserlerini –sanırım- Madrid’ de gördüğümde bu kültüre pek hazır olmadığımdan anlamamış, küçümsemiştim. Bu sefer sevmeye başladım.

Açık havada daha fazla vakit geçirmek istiyorsanız Romalılardan kalma kiliseleri gezmek iyi bir seçenektir. Bunlar şehrin çeşitli köşelerine yayıldığı için bir yandan da şehri de gezmiş oluyorsunuz. Ben hepsine gitmedim ama şehirde 12 adet Roma kilisesi varmış. Gittiklerimden en çok aklımda kalanlardan biri St. Gereon kilisesi oldu. Bu kilise Roma mimarisini gotik tarzla birleştirmiştir. 4. yüzyılda yapılmış vve büyük kubbesi 13. yüzyılda tamirden geçmiştir.

Çok beğendiğim diğer bir kilise ise St. Aposteln oldu. II. Dünya Savaşı’ nda hasar alan kilise aslına uygun olarak restore edilmiş ve mimarisiyle insanı etkiliyor. Roma kiliselerinden en güzeli ise Gross St. Martin’ dir. Dom katedralinin hemen yanında yer aldığından devasa yapının gölgesinde kalıyor ve turistlerin ilgisini yeteri kadar çekemiyor. Eski bir manastır olan yapı Dom katedrali yapılana kadar büyük kulesiyle şehrin siluetini süslüyordu.

Köln sokaklarında dolaşmaya mutlaka vakit ayırmalısınız. Özellikle Schildergasse ve Hohe Strasse ana bulvarlardır ve önemli mağazalara ev sahipliği yaparlar. Sokaklarda dolaşırken eski bir yapıya tamamen modern bir binanın komşuluk ettiğini göreceksiniz. Bunun sebebi, şehrin II. Dünya Savaşı’ nda İngilizlerden gördüğü yoğun “ilgidir.” 31 Mayıs 1942 günü Köln’ e 75 dakika içerisinde 1050 civarındaki uçaktan toplam 1455 ton bomba atılmıştır. Bu yüzden şehirde pek çok bina yıkılmıştı.

Köln tüm Avrupa’ nın en özel kentlerinden biridir. Gelme imkanınız varsa mutlaka bu şansı değerlendirin ve gelmeden önce hazırlık yapın. Kısa bir haftasonu, 2000 yıllık bu kenti görmek için kesinlikle yeterli değildir. Önceden bir gezi rotası ve uğranacak yer listesi yapmanızda büyük fayda var.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir